tarafından

Mazlumlar…

fft64_mf1379932

Her gün, her hafta bir felaket haberi almaya artık alıştık, git gide duyarsızlaştık mı? Dünyanın bir yerinde birileri kendi varlığını sürdürmek, hakimiyetini devam ettirmek için mutlaka başkalarını öldürecek, sindirecek ya da assimile mi edecek? 21 Ağustosta onları, masum çocukları gecenin bir yarısı uykularında yakaladı o korkunç kimyasal silah. Bilmem kaç bin kişi zehirlenerek ölmüş. Esefle seyrettik televizyonlardan. Üzüldük, kahrolduk. Yapanlara lanetler okuduk. Sonra koca koca adamlar çıktı kürsülere; şiddetle kınadılar. Bunun ardında falanca ülke var, oralara gidilip denetleme yapılmalı, buna engel olunmalı diye…

Biz tatlı uykumuzda, sıcacık yatağımızda ertesi günün heyecanları ve planladığımız güzel işler için enerji toplarken, onlar masum, mazlum yüreklerini ölümün şefkatine çoktan teslim etmişlerdi bile. Onların uyandıklarında güler yüzle dışarıyı seyredecekleri ne bir şehirleri vardı, ne de dışarıda güvenle oyun oynayacak sokakları. Kısacık dünya hayatını birbirine zindan eden, hep var olmak için başkalarına eziyet eden sefil ruhlu, dar görüşlü, zavallı insancıklar! Nasıl da insan olduk, herkesten üstünüz diye övünüp durursunuz? Bu yerin üstünden başka, bir de altı olduğunu, bir gün tek tek hesap vereceğinizi, vereceğimizi nasıl unutursunuz?

Daha fazla yazmak onların seviyesizliğine inmek olur. Zaten söylenecek, yazılacak ne kaldı ki? Artık kendi küçük sıkıntılarımızı, ona buna kafayı takıp basit şeyleri büyütmeyi bir tarafa bırakmanın zamanı çoktan geçmiş. Biraz da başkalarının dertleriyle dertlenmeyi öğrenebilsek, belki Cenab-ı Hak bizi, müslümanları bu zilletten kurtaracak, önümüze umulmadık rahmet, bereket yolları açacak.

Adanmış gönül olamadık, önden giden atlı olamadık, susuzluktan dudakları çatlamış, kimsesizlikten elleri boş kalmış mazlumların çaresi olamadık. Bari el açıp dua edelim. Dualarımızla yüreklerimizi birleştirelim.

Yorum bırakın